5/21/2008

Uygulayıcı olun!


İnsanların fikirler konusunda bu kadar koruyucu olmaları çok komik. (En basit bir fikri söylemek için bile NDA imzalamamı isteyen insanlar.)

Benim için, fikirlerin uygulanmadıktan sonra hiç değeri yoktur. Onlar sadece çarpandır. Uygulamak milyonlar değerindedir.

Açıklama:

Berbat fikir = -1
Zayıf fikir = 1
Eh işte fikir = 5
İyi fikir = 10
Harika fikir = 15
Muhteşem fikir = 20

Uygulama yok = 1$
Zayıf uygulama = 1000$
Eh işte uygulama = 10,000$
İyi uygulama = 100,000$
Harika uygulama = 1,000,000$
Muhteşem uygulama = 10,000,000$
İş yapmak için, bu ikisini çarpmalısınız.

*Alıntıdır.


5/18/2008

Mısır piramitleri çalınmış! @Sokak Röportajı

Uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar efem, geçtiğimiz yıllarda elime bir mail geçmişti. Mısır Piramitlerinin Türkiye' den kaçırıldığı iddia edilmiş ve sokak röportajları yapılmış bakın halkımız nasıl yorumlamış.


ve videoyu Youtube' a yükleyen arkadaşın açıklama metnine yazdığı şöyle ki:
"Bu röportajlar nasıl gerçekleştiriliyordu? -
Ben soruları hazırladıktan sonra programın sunucusu Jale Şengün'ün ajansına götürüyordum, Bir defada çokça soru götürüyordum, hem diğer günler için hemde oldu ki bir soru istediğimiz neticeyi vermedi yedek olsun diye.
Bu soruları kameramanla birlikte sokakta halka yönelten arkadaş (yanlış hatırlamıyorsam adı Arzu) önce soruları görünce isyan eder "Bu sorulara kimse inanmaz bunları nasıl sorarız gibi. Bizim ısrarımızla çok azını eleyip elinde sorularla çekime gidiyordu.

Kanaldan her zaman kameraman alınamadığı içinde bir kaç güne yetecek çekim bir defada yapılıyordu. (Her gün sadece 2 si yayınlanırdı)
İşte bu nedenle bazan hazır saf birini bulmuşken diğer sorularıda soralım elimizde olsun diye işin kolayına kaçıp diğer bir iki soruyu da aynı kişiye sorup cevap aldıkları olmuştu.
Aynı kişilere peşpeşe yöneltilmiş iki farklı soru olduğu doğrudur.

Ama aynı kişiyi farklı günlerde yeniden bulup (Farklı kıyafetle) sorulduğu sadece bir tek vatandaş için geçerlidir o da bir taksi durağı kahyasıdır adamın tavırları yanıtları hoş geldiği için (yani kolay lokma olduğu için) başka günlerde de çekim içinde ona gidilmiştir.

ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA : Elbette ki bu sorulara mikrofon uzatılıp sorulan tüm vatandaşlar inanmamış hatta çoğu sizler gibi tepki verip inanmamıştır. Elbetteki halkımızın büyük çoğunluğu bu şekilde değildir. Bunlar bu soruları ciddiye alıp yanıt verenlerdir seçilip montajlanmışve onlar kullanılmıştır. Amacımız zaten bütün Türk halkı bilgisiz, düşünmeden konuşan insanlar vs gibi bir mesaj vermek değil..., (Herkes olmasa da) aramızda bu şekilde insanlar da var demektir. Kaldı ki biz onlarla dalga geçmek için değil toplumsal gerçeklerimizi sindirilmişliğimizi, ürkekliğimizi, ezikliğimizi, kültürden uzak kuru eğitimimizi ve buna benzer olguları göstermek için bu projeyi yaptık.
Aslında bunların bir kısmı karşısındakini iyi dinlememenin ve klişeler tuzağına düşmenin göstergesidir. Örneğin Mısır piramitleri kaçırılmış dediğinizde piramidlerini bir anda beyninde silip tarihi eser kaçakçılığı klişesine düşen ve klişe yanıtlar verenler olması.. Kadına seçme seçilme hakkı verilmiş dediğinizde onu direk kadınlara bazı hakların verilmesi gibi klişe şekliyle algılamak gibi..
Birde soruya yanıltıcı yan etkenler ekliyordum. Örneğin "Hamilelik süresi 3 aya indirilmiş" diye sorarsanız bunun mantıkdışılığı daha sırıtacaktır. Ama bunu biraz neden sonuç ilişkisiyle giydirip "Seçimler yaklaşırken Bakanlar kurulu daha fazla oy alabilmek için hamilelik süresini de üç aya indirmeyi seçim öncesi gündemine almış sizce bu bir seçim yatırımı mı?" şeklinde sorduğumuzda bu soru Zaten bu politikacı milleti seçimde halkın oyunu almak için her şeyi yapar gibi bir ani ama klişeleşmiş tepkiyle daha çabuk aldanma noktasına gelenler olabilmekteydi.

Burada yayına verilmiş soru-yanıtlar çok azıdır daha çok sayıda soru ve yanıt program sürdüğü sürece alınmıştır zamanla bir kısmını daha ekleyeceğim.
İlginize teşekkürler.
"

Doğru Eğitim ve Kültür Yok!
İşte bunlarla seçimlere gittik, gidiyoruz.

5/10/2008

Bloglar evlerde kavga nedeni mi?

Gelecek ayın onyedisinde 1 sene olacak BlogKazanı' nda ki yazımı önceki blogumda maruz kaldığı azaplardan dolayı birde burada yazmak istedim. Gördüm ki güzel tepkiler uyandırmış çevre sitelerde. via: [1] [2] [3] [4] [5] :)

- Yine oturdun başına bilgisayarın. Allah aşkına nedir senin bu yaptığın? Varsa yoksa bilgisayar. Aklın fikrin orada. Beş dakikada bizimle ilgilen. Ne yazıyorsun bilmem ki bu kadar? Bu kadar da olmaz ki? Yazar oldun çıktın başımıza. Yoksa birşeyler mi karıştırıyorsun anlamadım ben bu işi. Ayşe Hanımlar, bilmem ne esintiler. Aaa bıktık yani..

Evet bloglar denge iyi kurulamazsa, insan yaşantısında bağımlılık yaparak normal yaşamını etkileyebiliyor insanın. İzlenip izlenememe merakı, gelen yorumların analizi ve cevap yazma isteği, başka blog yazarlarıyla gizli gizli rekabet, çok okunma arzusuyla yakın çevreye okutturma isteği ve buna benzer ruhsal çalkantılar kaplıyabiliyor benliğimizi. Aslında blog yazma işini bir şekerleme kahvesi havasına ve belirli bir düzene sokabilsek ruhumuzun dinlenmesinde çok büyük bir paya sahip olabilir. Yazmak ve insanlara faydalı olabilmek inanılmaz mutluluk verici bir terapi.

Yazılarımızda hit olmak ya da blogların ağır toplarından olmak hiç önemli olmamalı bence. Hiç ummadığınız bir insanın yaşam güzergahında makas değiştirecek bir rol oynamak bile on bin okunmaktan ve en çok okunanlar listesine girmekten çok daha anlamlı bence. Bir hoş sada bırakabilmek gönüllerde.

Tamamen bilgisayara kitlenerek, yazmak için kendini zorunlu kılmak ve hastalık derecesinde hassaslaşarak normal yaşamına sekte vuracak şekilde bağlanmak bir çok problemide beraberinde getirebilir. “Yazar olabilir miyiz?” diye sorguluyor bazı arkadaşlar kendilerini ya da bizden yazar olmaz diyerek çok hoş bloglar ortaya çıkarıyorlar. Bence hepimiz yazarız kendi çapımızda. Nasıl yazarız? Ne denli profesyonel bir yazarız ya da ne kadar amatörüz bunları tartışabiliriz. Kimleri nasıl etkileyebiliyoruz? Kimler kimleri okuyor? Kimler kimlere yorum yazıyor? Farkında olmadan gruplaşarak başka yazarları farkında olmadan dışlıyor muyuz?

Ya da bloglar bizleri rahatlatmak yerine sinir mi ediyor? Başka yazarları kıskanarak “Bak yine en çok okunanlar da aynı yazarlar. Bunlarda tapuladılar blogların en çok okunanları bölümlerini. Anında 80 kişi birden okuyuverdi birini” gibi endişeler mi taşıyoruz? Kimi zaman editörlerin insan kayırdığını mı düşünüyoruz? Farkında olmadan rahatlayacağımıza stres mi satın alıyoruz? Evet bloglar böyle bir mücadeleye girerek takip edildiğinde çok zararlı bence.

Blog bize biz bloga muhtacız :P

1 yıl sonra gelen edit: Bu kavga şuan bile sürüyor... :( Offf anne offf...!

Türkiye' de Blog! Nereden? Nereye?

Vay be! Zaman su gibi akıp gidiyor hakikaten...
2 gündür "vakit kıymeti maratonu"ndayım ki anca bitmek nedir bildi.
Dün (09.05) kız kardeşimin doğum günüydü efendim, yorucu bir iş akşamında güzel bir kutlama ile küçük kız kardeşimi ve arkadaşlarını eğlendirmek görevim olmuştu:)

Bugün ise daha zordu cumartesi öğlene kadar mesai öğleden sonrası Bilgi Üniversite' sindeki dergi çalışmaları ve akşamında gidilmesi gereken mekan-e dostlar vardı.

Oysa ki ne heyecanlıydık ilk zamanlarımızda, aman şunu yapmıyayım, aman böyle yazmayayım, ama öyle olmasın böyle olsun bir telaşe bir telaşe olurdu.

Kağıt kalem tüketmekten sıkılan, israftan kaçan insanlarımızın "günlük" anlamına gelen "blog" olayını yaratmışlar efendiler. Ne de iyi etmişler. Bazen iyi ki bloggerım diye haykırmak geliyor içinizden, bu sesi duyabiliyorum. Türk Telekom bile e-fatura dönemine geçme projesinde ya "Ne mutlu bizlere!"

Henüz bir kaç yıl öncesine kadar uzanıyor ülkemizde blog, çokta uzak tarih değil aslında. Ücretsiz servisler dahil 3 adımda blogger olabiliyorsunuz, şu an benim kullandığım Blogspot gibi. Blogspot' a geçmeden önce "Wordpress"
alt yapısından faydalanarak 2005 yılında ilk blogum olan "blog.yozant.com" u açmıştım ama bazı teknik aksaklıklar vuku bulunca biraz mola vermeliyim diye düşündüm. Bir kaç ay sonrasında tekrardan karşınızdayım BirazMola ile bu kez farklı temaya hitap ederek, tamamen içgüdüsel. :)
Bu akşam güzel bir konferansa katıldım, evet bir çoğunuz bilirsiniz "Türkiye Blog Ödülleri 2008" in Konferansıydı. Çok güzel söyleşiler oldu, beklenildiğinden daha fazlasıyla hakkı verilen bir organizasyondu, Eray Endeş ve ekibinin hazırladığı Microsoft Türkiye' nin anasponsorluğunu yaptığı güzel bir organizasyondu. Blog camiasına yeni katılan arkadaşların ve eskilerin yeniden tanışma-kaynaşmasına vesile oldu. Galatasaray Üniversite' sinde yer aldı. Ben yarışmaya katılmadım, ama katılanlar kadar heyecanlıydım.
Konferans sırasında bir çok konu ele alındı, tartışıldı, soruldu ve cevaplandı. Gelemeyenler için üzgünüm ki çok şey kaçırdılar.
Bu arada Galatasaray demişken, Galatasaray SK 2007-2008 yılının Süper lig şampiyonu olmuş, koyu bir Fenerbahçe' li olarak tebrik ediyorum.

5/08/2008

Marmara Üniversitesi Bahar Şenliği


Bir kaç dakika öncesinde Facebook' da gözüme çarptı, Gepgenç Festival' den sonra konser ortamına yoğunluğum sebebiyle ara vermek zorunda kalmıştım. Neyse ki iyi ki üniversiteler var dedirten bir şenlik ile karşılaştım ve hemen böyle bir Mola' ya ihtiyacınız olduğunu düşünerekten paylaşmak istedim. ;)

T
rend Organizasyon' un organize edecek olacağı bu şenlikte konser listesi elime geçti ki, pek rahatladım, pek rahatladım :)

12 Mayıs Emre Aydın - 10 YTL' cik

13
Mayıs Feridun Düzağaç - 10 YTL' cik

14
Mayıs Gripin - 10 YTL' cik

15
Mayıs Yeni Türkü - 10 YTL' cik

16 Mayıs Nev -
10 YTL' cik
Kombine - 34.50 YTL

Zamanı olanlar ve eğlenceye doymak istemeyenler için kombineyi şiddetle tavsiye ediyorum. :)
Biletler her zaman ki gibi Biletix' te onu anladık ama oraya nasıl giderim abi diyorsanız dert etmeyin buradan ;)

Dipnot: Konserler 20:00' de başlıyor.

5/07/2008

Hayatın anlamı ve teknoloji

Hayatta anlam aramak

Günümüzde teknoloji o kadar çok benimsenmiş ki artık dünyaya geliş sebebimizin neden, sebep, sonuç ilişkisini düşünmeye aramaya yer bile ayıramıyoruz. Belki de arıyoruz ama yine teknoloji ile örneğin arama motorlarından iki hece ile hayatımızın anlamını belirliyoruz. Didaktik yaşamlarımızı teknolojiye feda eder olduk.

Her birimizin evinde artık bu tür teknolojik ürünler galibiyetlerini katlayarak hüküm sürüyorlar yaşantımızda. Ya da işimize geldiği için aşağıya inen kolay yola sapıyoruz. Evimizden çıkmaya bile üşendirecek ürünler bunlar. Örneğin alış-veriş, müzik ve akla, hayale gelemeyecek kadar birçok istenileni “tek tık komutu” ile kendi dünyamızdan sanal dünyaya yer (ç)alıyor. Günler su gibi akıp geçiyor. Bilgisayar denilen ürünün herhangi boyutta da olsa sadece başına oturup bize komutları vermek kalıyor ve yaşantımızı esir alıyor avantajlarıyla birlikte dezavantajlarının da mümkün olduğu bu tür teknolojiler bizi esir, köle kıldı kendilerine. Çok yakın ahbaplarımdan günlük programlarını istedim kırmadılar beni yine teknoloji aracılığıyla ilettiler. Hemen hemen hepsi tahmin ettiğim gibi teknoloji farzlarını yerine getirmiş kazasına imkân bile vermemişler. Gün içerisinde özel ihtiyaçlarını giderip tekrar geri döner olmuşlar. Aslında kabul etmeliyiz ki biz yeni nesil buna mecburuz, seve seve.

Arama motorlarına “hayat”diye araştırma komutu verildiğinde birçok sonuç elde ediliyor, tabii bu mümkündür binlerce, milyonlarca sonuç hem de saniyenin bilmem kaçta kaçında bir de hava atarcasına hızlarını abartarak göstermekten çekinmiyorlar. Seve seve bakacağız çünkü biz buna mecburuz. Kimi ilahiyatçılara göre kıyamet alametleri de olsa onlarda farkındalar seve seve olduğunun. Bizi bu oyuna sürükleyen kişiler kısa zamanda büyük ciro yapmış şimdilerde dünyanın en zengin kişileri arasına isimlerini yazdırmışlardır. Bize tebrik edip, nimetlerinden faydalanmak kalıyor, maalesef bizim insanımız için böyle kalır çünkü biz tüketenlerden ve ithal edenlerdeniz. Sokakta kaç iş sahibi genç var? Evinde kaç hasta, özürlü, muhtaç insan var? Bunları anca sayarsınız zaten sürüden eksilen oldu mu? diye. Her zaman belirtirim ki önce “ebeveynlerin eğitilmesi” gerek. Yoksa bu oyun değil beş, daha kaç beş yıllarca sürer. Bir Afrika sözü der ki: Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında ilkbahar yağışlarıyla oluşup yaz sıcağında yok olan “geçici göller” vardır. İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan yerlilerin bir sözü:

—Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları.

Yani üstünlük bugün karıncada ise yarın balığa geçebiliyor ya da tam tersi.

Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğine gerçekte suyun hareketi belirliyor.

Hayata anlam katmak, var oluş sebeplerini karamsarlığa kapılmadan aramak bile en büyük zevklerdendir. Yaşamın kıymetini bilelim, görevli melek gelmeden.

İsteyip de söylemedikleriniz (1)


Öğlene doğru merhabalar efem, sustuklarınız büyür içinden ona ya da onbire göre. :)

Ben aktör olmak istiyordum, babam engel oldu doktor oldum. (mühendis, avukat, v.b.)
Diye yıllardır susan, susatan arkadaşlar. Korkmayın yanlız değilsiniz. Belki kimimizin ferdi toprağa karıştı, belki de sizlerin iyiliğini istediğinden böyle dediler ama gelin görün ki eski kafa diye alayladığımız insanlar çoğu kez haklı çıkıyorlar. Yaşadım ve biliyorum. Baba zoruyla meslek sahibi-sahibesi olan insanlar (memurlar) işlerini verimli yapamadıkları için ülke şu durumdadır. Ben yaptığım işten memnunum diyen var ise "Elinden öperim!" ve Ne mutlu size.


Acaba sizde çocuklarınıza, biz babadan böyle gördük taktiğini mi uyguluyorsunuz?
Eğer öyle ise zamanında sizde babanızdan bu konuda çektiğinizi hatırlatmak isterim. Bırakalım, kim ne olmak istiyorsa kendi bulsun. Herkes elinden geleni yapsın. Veterinerden, kasap. Kasaptan da veteriner olabilir mi bilemiyorum artık. Lütfen duyarlı olalım ve bir önceki konuda verdiğim 'Ölü Ozanlar Derneği' filmini satın alarak izley(t)in, pişman olmayacaksınız.

Bir blogcu arkadaşın kendince haykırışı şöyle;

Popstar yarışmasına katılıp Hayko Cepkin gibi böğürmek istiyorum.
Duş aldıktan sonra, vücuduma deodorant yerine biber gazı sıkmak istiyorum.
Parmaklarımı zımbalamak istiyorum.
Çevik Kuvvet olup, balkonda halı coplamak istiyorum.
Tekila ile kanyak karışımından 10 shot içmek istiyorum.
Aylin Aslım'ı en önde izlemek, sadece izlemek istiyorum.
Hansel ve Gratel'in yerinde olmak, çikolatalı, şekerpareli evden öküzler gibi yemek istiyorum.

Fenomen olup bu yazıyı okuyanları havalandırmak, uçurmak istiyorum :)
ve şu şarkı ile motive olmanızı, tabii sevgili fikir koçum Tunç' un da ilgili şu ve bu yazılarına bir göz atmanızı
istiyorum :)

5/06/2008

Ölü Ozanlar Derneği...


Dead Poets Society * 1989 çıkışlı bir film geçtiğimiz atölye kursunda Ebruli sanatının programlama aksaması sebebiyetiyle üniversitenin sinema salonunda izlemiş olduğum film, ilk başta sıkıcı olabileceğini düşündüm ama başladıktan sonra anladım ki, yanlış düşünmüşüm... Peter Weir' in yönettiği, başrolünü Robin Williams' ın üstlenmiş olduğu bu filmin bir çok repliğinde Sagopa Kajmer' in nereden esinlendiğini anladım. Filmin konusu şöyle;
Profesör John Keating, Amerika'da kendi içinde katı kuralları olan ve sıkı disiplin içinde yönetilen bir okula atanır. Özellikle üniversite sınavlarındaki başarıları nedeniyle pek çok ailenin çocuklarını göndermek istediği bu okulun yeni öğrencileri de vardır.

İngiliz Dili ve Edebiyatı hakkında dersler veren Keating'in dersleri işleyiş tarzı, öğrenciler için oldukça farklıdır. İlk başta, bu duruma alışmakta güçlük çekseler de sınıftaki bir grup öğrenci, hocalarının yaptıklarından etkilenmeye başlar. Daha sonra, Prof. Keating'in öğrencilik yıllarındaki bir anısından esinlenerek kendi aralarında "Ölü Ozanlar Derneği"ni kurarlar.

Geceleri gizli gizli buluşan dernek üyelerinin hayatları zamanla değişmeye başlar. Artık hepsi hayata daha farklı bir gözle bakmayı öğrenmiştir. Ancak, babasına karşı gelerek aktör olmaya karar veren Neil'in başına gelenler yüzünden okul yönetimi Prof. Keating'i günah keçisi seçince, öğrenciler yaptıklarını sorgulamaya başlar.

Hatta filmde ağladığımı hâlâ hatırlıyorum. Şiddetle tavsiye ediyorum.


Break MTV İçin Hazır Mısın?

Yaratıcılığını ekrana yansıt, yeteneğini konuştur, kendini ifade et. MTV Türkiye sayesinde yaratıcı gençler ilk kez yetenekleriyle ekranda!

Break MTV, en iyi yeni yetenek ve yenilikçi, yaratıcı vizyon arayışıyla yola çıkan benzersiz bir projedir. Kampanya bütün genç ve umut vadeden yönetmenleri, sinema öğrencilerini, sinemacıları ve sanatçıları küresel ve yerel kimliklerin gençlerin gözünden nasıl göründüğüne dair fikirler toplamak için kendi MTV Art Break/Görsel’lerini yaratmaya davet ediyor. Kampanya farklı ülkelerdeki yeni yetenekleri, kendilerini 30 saniyelik görseller aracılığıyla ifade etmeye davet ediyor. 1 Nisan - 1 Temmuz tarihleri arasında www.breakmtv.com internet sitesi aracılığıyla yapılacak olan Break MTV başvurularında sanatçılar, animasyon, çizgi film, 3D, fotografi, film ya da video dahil istedikleri tekniği kullanabilirler. Eserler dünyanın en yaratıcı isimlerinden oluşan uluslararası bir jüri heyeti tarafından değerlendirilecektir. Yaratıcı gençler, Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında cevher niteliğindeki zekalarıyla yaşıyor ve yaratıyorlar öyle ki özellikle Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu çok hareketli ve çeşitçi yaratıcı topluluklara ev sahipliği yapmakta. MTV Türkiye olarak bizler de özellikle Türkiye’deki yaratıcı toplulukları kutlamak ve onlara kendilerini ifade edecekleri bir sahne yaratmak istiyoruz. Biz de bu toplulukları kutlamak ve sahne sağlamak istiyoruz.

Kazanan en iyi eserler www.breakmtv.com 'da yer almakla kalmayacak aynı zamanda dünya çapındaki MTV kanallarında (televizyon, cep telefonu ve geniş bant) yayınlanacak. Her ülkenin bir birincisi olacak ve ülke birincileri MTV Türkiye’de çalışma fırsatı yakalayacak.

YARIŞMAYA KATILMAK İÇİN GEREKENLER

Konu

Konu sınırlaması yoktur. İyi fikirler ve kaliteli eğitim arıyor, sizi hayal gücünüzü keşfetmeye, radikal ve cesur olmaya teşvik ediyoruz. Film öykü ve senaryo şeklinde olabilir ama eser dünyanın dört bir yanında alt yazı ya da dublaj olmaksızın yayınlanacağından dile dayalı olmamalıdır.

Teknik

Kullanılacak tekniklerde sınırlama yoktur ve dondurulmuş görüntü, hücre ve dijital tekniklerin kullanıldığı animasyonlar, ayrıca çizgi film, 3D, fotografi, film ve video gibi teknikler serbesttir..

Teknik Özellikler / Format / Teslim

Videonuzu hazırladığınızda orijinal kopya yayına hazır hâlde olmalıdır. Yani ekran boyutu PAL DV Tape/MOV dosyası, çözünürlük 720 x 576, sesse 25 FPS, 48 kHz (MOV dosyasına uyarlanabilir) olmalıdır. Bu orijinal dosyalar MTV'ye internetten göndermek için fazla büyük olabilir. Videonuzu microsite'tan göndermek için aşağıdaki özelliklere uyan ayrı bir kopyayı kaydetmeli ve yüklemelisiniz.

Videonun ekran büyüklüğü 320x240 piksel 44.1 kHz olmalıdır. Videonuz ya QuickTime (.mov) ya da Windows Media Video (.wmv) formatında gönderilmelidir.

Sıkıştırma yüksek kalite (Sorenson / DV PAL / H.264 gibi) sağlamaldır. Videonuzun dosya boyutu 10 MB'tan düşük olmalıdır.

Etiket

Lütfen videonuzun başına adınızın ve iletişim bilgilerinizin bulunduğu bir etiket ekleyin.

Seçim

Videonuz seçilirse MTV'nin yapımcıları videonun yayına hazır versiyonu için sizinle iletişim kuracaktır.

MTV Logosu

The Art Break'te MTV logosu ( Break MTV logosu değil) bulunmalıdır. MTV logosunu yönergeleri dikkatlice takip ederek indirip kullanabilirsiniz.

Müzik

Müzik de yoruma açıktır. Müzik, ses efekti kullanabilir ya da kullanmayabilirsiniz.

ÖNEMLİ: Videoya eşlik eden müzik ve ses efektleri sizin tarafınızdan yapılmalı ve yönetilmelidir.

Süre

The Art Break'in süresi 30 saniyeden uzun olmamalıdır.

Kazanan Eserler

Kazanan eserler dünya çapındaki MTV kanallarında yayınlanabilir, kazanan yönetmenlerin isimleri ve iletişim bilgileriyle birlikte internet sitesi galerisinde kullanılabilir. Eserler en yaratıcı isimlerden oluşan uluslararası bir jüri heyeti tarafından değerlendirilecektir. Her MTV kanalı için bir galip, MTV'nin yaratıcı/yayın departmanında özel bir yaratıcı atölye/stajyerlik kazanacaktır.

* Eserin son hâlindeki bütün görüntü ve müzikler dünya çapında ve bütün medya platformlarında kullanım için temizlenecektir, bu da sizin sorumluluğunuzdur. Eserler orijinal, katılımcıya özel, doğru ve doğruluğu kanıtlanabilir olmalıdır.

* Katılımcı başına başvuru sınırlaması yoktur.

* Teslim edilen hiçbir materyal iade edilmez.

* MTV müstehcen, ırkçı, ahlaka aykırı, tehlikeli, şiddet içerikli, yasal olarak sakıncalı ya da herhangi bir şahsın kişilik ya da mülk haklarına aykırı bulduğu eserleri reddetme hakkına sahiptir. Bu eserler yarışmadan derhal elenecektir.

Ayrıntılı bilgi için tıklayın
: www.mtv.com.tr/breakmtv

Kaynak: MTV Web

Katılımcı arkadaşlara başarılar diliyorum.

5/05/2008

İş arayanlara müjde!

Geçenlerde Best FM' de Cem Arslan' ın programında kahkahalarla dolu dinlediğim bu konuyu araştırmaya ve sonrasında sizinle paylaşmaya karar verdim, Merhaba dünya' dan sonra ilk yazım olsun.

Küçüklükten itibaren, "Ne olacaksın?" sorusunun cevabı doktor, mühendis, sanatçı ve benzeri bilindik işlerdir. Ama hayat, bazılarının tasarladığı gibi olmaz. Bazen yolunuz sperm üreticiliğine, bazen bir asansöre düşer ve siz o asansörün düğmesine basmakla yükümlü olursunuz. Kiminin payına mezarlıkta ağlamak, kimininkine köpek gezdirmek düşer. Bu ilginç meslekleri yapanlarla konuştuk.

Ali Öztürk cenazelerde ağlıyor… Oktay Saparca'nın işi sperm üretmek… Arman Odabaşı ise asansör düğmesine basmakla görevli… Ferruh Akalın köpek gezdirmekte tam bir usta… 20 yıllık son ütücü İsmail Ateş, mesleğinin uzun bir çıraklığı olduğunu anlatıyor… Yükseklerin efendisi Güneş Ergüden, yukarıda olmaktan çok mutlu…

CENAZEDE İTİNAYLA AĞLANIR
Tempo dergisinin haberine göre, Ali Öztürk, televizyon kanallarında yıllarca 'Reisin Takası' adlı bir program hazırlayıp sundu. Bir gün, bir caminin içine girdiğinde, tabutun başında hüngür hüngür ağlayan bir gençle karşılaştı. Yanına gidip, "Çok mu yakınındı?" diye sordu. Gençten gelen cevap, "Hiç tanımazdım" oldu. Çünkü o, cenazede para karşılığı ağlıyordu. Ali Öztürk, genç adama, "Senin gibi kaç kişi var" diye sordu. "Çok" cevabını alınca, hepsini toplayıp dernek kurdu. Şimdi 300 kişiler. Kendisi derneğin başkanı oldu. Ekibi bir saat camide, bir saat evde ağlıyor.

"300 YTL'YE AĞLIYORUZ"
"Bizim işimiz, ömründe kimseye zırnık koklatmamış, sevilmeyen, işi gücü para kazanmak olan insanlar. Öldüğü zaman hanımı makyajı bozulmasın diye ağlayamıyor, miras da kalmış, bizi tutuyor" diyor Ali Öztürk. Cenazede ağlayanlar kişi başı 300 YTL para alıyor. Peki nasıl ağlıyorlar? Öztürk cevaplıyor: "Benim ekibimde, ömründe hiç gülmemiş insanlar var. Ömrü ağlamakla geçiyor, güldüremezsin. Paraları dağıtırken bile gülmüyor adamlar. Zaten işe alırken, fıkra anlatıyorum, gülmezse alıyorum." Kimler için ağladıklarını açıklamıyor, bunun sır olduğunu söylüyor: "Biz vergiden muafız, ayda derneğe 100-150 bin YTL para giriyor."

İŞİ ASANSÖRLE İNİP ÇIKMAK
Nişantaşı'nda bulunan City's Inn Alışveriş Merkezi'nin asansörünü kullandıysanız, onu tanımamanız mümkün değil. "Hoş geldiniz efendim, kaçıncı kata gitmek isterdiniz?" diye soran nazik kişi, 36 yaşındaki asansör görevlisi Arman Odabaşı. Daha öncede farklı mesleklerde çalışmış. İlkokul mezunu. İş ilanında asansör görevlisi aranıyor bölümünü okuyup buraya başvurmuş. Günde yaklaşık 500 kez düğmeye basıp katları dolaşıyor. Onun iş alanı üç metrekarelik bir asansör. Günü nasıl geçerse geçsin, nasıl sorunları olursa olsun; o, buraya gelen insanları güler yüzle karşılamak durumunda. Öyle de yapıyor zaten. Üstelik gülümsemek, ona sorunlarını unutturuyor. Bu işi severek yapıyor, maaşını açıklamıyor, "Emeğimin karşılığını alıyorum" demekle yetiniyor. Asansör konusunda eğitim almış. Kendisinin merkezin vitrini olduğunu düşünüyor. Canan Göknil imzalı kostümünü de, asansörünü de seviyor. Günde sekiz saat çalışıyor. Birçok ünlü görüyor, akşam eve gidince kimleri gördüğünü eşiyle paylaşmaktan keyif alıyor.

İTİNAYLA SPERM ÜRETİLİR
"Sperm üreticliği de ne ?" demeyin. 1923 yılından bu yana Türkiye'de uygulanan bir yöntem. Verimli sığır ve at ırkı yetiştirmek için iyi cins boğa ve aygırdan sperm almada ön hazırlık yapan kişiye de "sprem üreticisi" deniyor. Oktay Saparca, bu işi Türkiye'de yapan kişilerden biri. Bir ineğin kızgınlık döneminde onu boğayla çiftleştirmek sıkıntılı oluyor, ancak enjeksiyonla yapılan yöntemle bu zorluklar aşılıyor. Ayrıca verim kayıtları tespit edilmiş, sağlıklı boğaların spermleri ineklere uygulanıyor ve daha iyi yavrular doğuyor. Bu işi yapanlar hayvan başına 60-70 YTL kazanıyor. Peki bir kişinin, "Ne iş yapıyorsunuz?" sorusuna, "Sperm üreticisiyim" diye karşılık vermesi ne gibi diyologlar doğuruyor? Oktay Saparca'ya göre, kulağa garip
gelse de bu normal bir iş. Üstelik faydalı. O, işini seviyor.

Merhaba dünya!

Merhabalar efem;
Uzun süre sonra yeniden bloglamak güzel şey, biraz mola vermiştim. BirazMola ile geri döndüm umarım yanlış bir karar almamışımdır. :)

BM nedir? ne olacak? ne için? sebeb? giriş? gelişme? sonuç? düşünülmeden aniden, reflekslerle kuruldu bir kaç dakika öncesinde. Neyin ne olacağını zamanla göreceğiz.

Hadi bakalım, iyi bloglamalar! :)